SBK’dan ABD ve Türkiye’de Açılan Davalarla ilgili açıklama
Sezgin Baran Korkmaz’ın , ABD ve Türkiye’de Açılan Davalarla ilgili Basın Açıklaması yapıldı.
Yargıya intikal etmiş bir konuda hukukun üstünlüğüne olan inancımız gereği sabırla sonucu beklediğimiz bu süreçte, özellikle bazı basın yayın kuruluşlarının, sadece gerçekleri aktarma görevinden özenle kaçındıklarını üzülerek gördüğümüz için kamuoyunun doğru bilgileri öğrenmesi amacıyla bu açıklamayı yapma yükümlülüğümüzün artık doğduğuna inanıyoruz.
Kamuoyunda “kara para aklama” olarak bilinen “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama” suçu TCK’nın 282. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında suç gelirlerinin aklanması suçu, ikinci fıkrada ise aklanmış malvarlığı değerlerinin alınması ve kabul edilmesi suçu düzenlenmiştir. İstanbul 10. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davada Sezgin Baran Korkmaz’a yöneltilen suçlama, TCK’nın 282. maddesi kapsamındadır.
Aklama, suçtan elde edilen ve yasal olmayan suç gelirlerinin ekonomik sisteme sokulması suretiyle yasal/legal/meşru hale getirilmesidir. Aklama suçunun oluşması için, aklamaya konu malvarlığının, altı ay veya daha fazla hapis cezası gerektiren bir suçtan elde edilmesi gerekir (TCK m. 282). Aklamaya konu malvarlığının elde edildiği ilk suça öncül suç denir. Aklama suçuna konu mal varlığı değerinin öncül suçtan elde edilmiş olması, aklama suçunun işlenebilmesinin olmazsa olmaz yasal unsurudur.
Öncül suça iştirak etmeksizin aklama suçunun işlendiğinin kabul edilebilmesi için bu iddiayla suçlanan kişinin, aklama konusu malvarlığı değerlerinin suçtan elde edildiğini “muhakkak surette bilmesi” gerekir. Zira bu suç ancak kasten işlenebilir ve “bilme unsuru” olmaksızın kast unsuru olmaz ve dolayısıyla suç da gerçekleşmez. Nitekim bu husus, kanun koyucu tarafından TCK’nın 282. maddesinin madde gerekçesinde açıkça belirtilmiş ve hukukçuların dikkatinden kaçmaması için de iki defa vurgulanmıştır.
“Muhakkak surette bilmek”, bilgiyi kesin olarak kanıtlayan, bilmeme ihtimalini kesin olarak dışlayan çok net ve tartışmasız delillerle mümkün olur.
Savcılık soruşturmasına dayanak olan MASAK raporlarında, emniyet yazılarında, soruşturma aşamasında malvarlığına konulan tedbir kararlarında ve iddianamede, Sezgin Baran Korkmaz’ın aklama işlemlerine tabi tuttuğu iddia edilen malvarlığı değerlerinin suçtan kaynaklandığını “bildiği” hatta “bilmesi/öngörmesi gerektiği” dahi açıklanmamış, bu konuda en küçük bir delil dahi gösterilememiştir. Benzer durum ABD’de açılan davanın iddianamesi için de geçerlidir, zira ABD hukukuna göre de bu suç ancak kasten işlenebilir ve failin bu gelirin suçtan elde edildiğini bilmesi gerekir; aksi halde suç oluşmaz. Türkiye’deki dava ise, TCK’nın 282. maddesinde ve gerekçesinde açıkça belirtilen muhakkak surette bilme unsuru oluşmaksızın açılmıştır.
Sezgin Baran Korkmaz’ın, ABD kaynaklı fonların sahiplerinin ABD’de parayı ne şekilde kazandıklarını bilmesi mümkün değildir. Fon sahiplerinin Türkiye’ye gönderdikleri parayı hangi yollarla elde ettiğini ABD resmi makamları dahi ancak bu kişiler hakkında açtığı soruşturma ile öğrenmiş, hatta soruşturma yürürken de bu kişilere ödeme yapmaya devam etmiştir. Yani soruşturma bitene kadar ABD dahi ne olduğundan emin değildir.
Bahse konu kişilerin şirketleri tarafından ülkemize gönderilen paraların tamamı, bankacılık sistemi üzerinden havale, swift gibi resmi bankacılık kanallarından gelmiştir. Ülkeler arası yapılan para transferlerinin belirli bir miktarı aşması ve/veya periyodik olması halinde gerek transferin gönderildiği gerekse transferin alındığı yerdeki bankalar ve diğer resmi mali denetim kuruluşları, bu gönderileri sıkı şekilde denetlemektedir. SBK Holding hesaplarına bankacılık sistemi üzerinden kredi olarak gönderilen fonlar da hem bankaların hem de her iki ülkenin resmi mali denetim kuruluşlarının kontrolünden geçmiş, finansal açıdan şüpheli işlem olarak nitelendirilmemiştir. SBK Holding, kredi olarak kullandığı fonlar banka hesabına geldiğinde, kredi sözleşmelerine uygun olarak bu fonları mali kayıtlarında borç olarak göstermiş, her yıl beyan edilen geçici ve kesin kurumlar vergisi beyannamesi ekinde sunulan mali tablolara da yansıtılmıştır.
ABD kaynaklı fonların ülkemize girdiği 2012 yılından, ABD’de açılan soruşturmaya kadar geçen zamanda, tamamı resmi bankacılık sistemi üzerinden transfer edilen fonların hiçbir kısmı, ne ABD ne de Türkiye bankaları ya da denetimle görevli resmi makamlarca şüpheli işlem olarak nitelendirilmemiştir. Tek başına bu durum dahi fonların kaynağının suçtan elde edildiğinin Sezgin Baran Korkmaz tarafından bilinemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Aklama suçunda, aklamaya konu olan malvarlığı suçtan elde edilir, bu nedenle suç gelirinin ve elde edildiği kaynağın gizlenmesi gerekir. Zira elde edilen gelirle gelirin elde edildiği suçun bağının koparılmasına çalışılır. Aklamada, paranın izinin sürülememesi için başvurulan çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemler, MASAK’ın resmi internet sitesinde detaylı şekilde açıklanmıştır. Oysa SBK Holding tarafından kullanılan fonların kaynağı açık ve bellidir. Fonların aktarılmasında resmi denetime ve gözetime açık olan resmi bankacılık sistemi kullanılmıştır. Gelen fonların tamamı, fonları kredi olarak kullanan şirketlerin mali defterlerine borç olarak kaydedilmiş, Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesindeki resmi kuruluşlara beyan edilmiştir. Kullanılan fonların kaynağının ve kullanıldığı alanların gizlenmesi mümkün değildir.
Mevcut durumda, SBK Holding’in faaliyetleri ile Sezgin Baran Korkmaz’ın yatırımlarının aklama olarak nitelendirilmesini gerektirecek hiçbir neden bulunmamaktadır. Kullanılan kredilerden ödeme vadeleri gelenler, ABD’de devam eden soruşturma nedeniyle ödemeyi kabul edecek makam bulunamaması ve yargılama sürecinin sonunun beklenmesi zorunluluğundan kaynaklanan nedenlerle henüz ödenememiştir.