SON HABERSon Haber

Yeneroğlu, “, 27 Mayıs 1960 darbesi, tarihimizde karanlık bir gündür”…

Yeneroğlu: Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı açıklamalardan sonra, artık Türkiye’de kendisine itiraz eden hiçbir siyasetçinin can güvenliği kalmamıştır.

 DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yeneroğlu: “Gündemdeki Son Gelişmelere İlişkin” basın toplantısı düzenledi.

Yeneroğlu “Darbenin 61. yıl dönümünde Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmetle ve minnetle anıyorum”dedi.

 Bugün tarihimizde karanlık bir günün, 27 Mayıs 1960 darbesinin 61. Yıl dönümüdür.

Yassıada’da utanç vesikalarına dönüşen yargılamalar neticesinde Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmiştir. Ancak vatandaşlarımız bu isimleri kalbine yazmış ve hiç unutmamıştır. Darbecileri ise kimse hatırlamamaktadır.

Buradan tekrar Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan demokrasi kayıplarımızı rahmetle ve minnetle anmak isterim.

 

Sayın Cumhurbaşkanı milletin adalet beklentisini bir defa daha akamete uğratmıştır. Tercihini ne yazık ki haktan ve adaletten yana değil, tam tersi kötülükten yana kullanmıştır.

 

Malumunuz Türkiye’de çetelerle hukukun mücadelesinde iktidarın desteği ile çeteler bir kez daha öne geçmiştir.

Bir çete lideri kaçtığı ülkeden, kendi işlediği bazı suçları da itiraf ederek yakın bir geçmişe kadar ortağı olduğu siyaset-mafya ilişkisini ifşa etmiş, ortaya korkunç iddialar atmıştır.

Yaklaşık bir aydır, tüm Cumhuriyet Savcıları her biri ihbar niteliğinde olan bu itiraf ve iddiaları görmezden gelmeye mecbur bırakılmıştır.

Adaleti mahkemelerden beklemeyi çoktan unutan milletimiz ve hatta – içim acıyarak söylüyorum- Savcılarımız dahi Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu çeteler arası kavgada nasıl bir tutum alacağını beklemeye başlamıştır.

Tüm vatandaşlarımız ve özellikle AK Parti’ye oy vermiş olan kardeşlerim, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ağzından çıkacak kelimelerden bir adalet çağrısı, bir erdemli söz, bir cesur tavır beklemiştir.

Ama maalesef, bizim hiç de şaşırmadığımız üzere Sayın Cumhurbaşkanı milletin adalet beklentisini bir defa daha akamete uğratmıştır. Tercihini ne yazık ki haktan ve adaletten yana değil, tam tersi kötülükten yana kullanmıştır.

Çünkü güç sarhoşlukları nedeniyle iktidarlarını kaybetmekten ve hesabını veremeyecekleri yüzlerce belki binlerce hukuksuzluklarından ancak bu şekilde kaçabilecekleri motivasyonu ile hareket etmektedirler.

Çünkü tükenmişlerinin ve siyaset üretememelerinin sonucunda iktidarlarını gittiği noktaya kadar korumak adına hukuksuzluklarının üzerini kapatmaya çalışmaktan başka şansları kalmadığını çok iyi bilmektedirler.

Ve maalesef ülkeyi bir kaosa sürüklemekten de bu yüzden çekinmemektedirler.

Kendisi nasıl tercihleri sebebiyle kötülüklere esir olmuşsa, Türkiye’yi de bu kötülüklere mahkum etmeye çalışmaktadır.

İnsan yaptığı tercihlerin esiridir. İyi ve güzeli amaç edinen ve ona göre tercih yapan etrafını iyi insanlarla şekillendirir. Kötülükleri kendine ilke edinenin de etrafı öyle şekillenir. Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı kötülüklerin neticesinde içine düştüğü karanlığın müsebbibi ve aynı zamanda esiridir.

 

Her suiistimal, her usulsüzlük, her hukuksuzluk “Dış güçlerin oyunu” masallarıyla geçiştiriliyorsa, adalet nasıl yerini bulabilir?

 

Daha evvel adalet çağrımızdan bir cevap alamayacağımızı bildiğimiz halde milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek adına savcıları göreve çağırmıştık. Fakat maalesef yanılmadık.

Hiçbir savcı bu korkunç iddiaların üzerine gidemedi. Nasıl üzerine gitsin? Nasıl soruştursun? Birilerinin kirli ilişkileri eğer devletin en tepesindeki kişi tarafından “Beka meselesi” olarak ifade edilebiliyorsa hangi savcı bunun üstüne gidebilir? Hangi savcı gerçeğin peşine düşebilir? Hangi savcı hukuktan bahsedebilir?

Yaşanan her suistimal, her usulsüzlük, her hukuksuzluk “Dış güçlerin oyunu” masallarıyla geçiştiriliyorsa, adalet nasıl yerini bulabilir?

Halkın verdiği oylarla devletin sorumluluk makamlarında oturanlar, hukuku ayak bağı olarak görüyorsa adalet nasıl yerini bulabilir?

Bu ülkede ekonomi nasıl düzelir, vatandaşımız yoksulluktan nasıl kurtulabilir?

 

Hani prompterdan İnsan Hakları Eylem Planı açıklamakla ülkeye huzur gelecekti?

 

Hani adalet mülkün temeli idi? Hani devletlerin imanı adaletti? Hani devlet adaletle ayakta dururdu?

Profesyonel aktör edasıyla prompterdan İnsan Hakları Eylem Planı açıklamakla ülkeye huzur mu gelir?

İlk önce inanacaksınız, okuduğunuzu idrak edeceksiniz ve samimi olacaksınız!

İstediğiniz kadar hukuk reformu, İnsan Hakları Eylem Planı açıklayın. Kötülükleriniz sebebiyle adaletten nasibiniz kesilmişse netice alabilmeniz mümkün mü?

İlk önce tövbe edeceksiniz ve sırtınızı döndüğünüz millete dönüp ne acılar çektirdiğinizi göreceksiniz!

Sizin adaletiniz kendisine hakkı haykırdığı için ve zulmüne kalkan olmayı reddettiği için İmam-ı Azam’ı işkenceye tabi tutan Halife Mansur’un adaletine benzemektedir!

 

Sayın Cumhurbaşkanı, nerede Hz. Ömer adaleti?

 

Sayın Cumhurbaşkanı, nerede Hz. Ömer adaleti?

Hani, “Kenar-ı diclede bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adli ilahi sorar Ömer’den onu!” diye Akif’ten dizeler okuyordunuz.

Demek ki “Ömer olmak” öyle şiir okumaya benzemiyormuş, değil mi?

Slogan atmaya benzemiyormuş. Ömer olmak herkesin harcı değilmiş değil mi?

Kendi işi için kendi mumunu, devletin işi için devletin mumunu yakabilmekle Ömer olunuyormuş.

Güçle, makamla, iktidarla sınanıp; makamdan vazgeçmek pahasına sınavı vermekle Ömer olunuyormuş.

Oysa siz, kötülükleri kendinize alışkanlık edindiniz, milletin sırtından saltanat sürüyorsunuz ve tam bir hesap vermezlik rejimi kurdunuz.

 

Milletimizin gerçeği öğrenme talebi ve adalet beklentisi bir kez daha koltuk hesaplarının ve kişisel menfaatlerin kurbanı edilmiştir.

 

AK Parti’ye oy vermiş olan kardeşlerim dahil tüm toplum, olan biteni hayretle ve endişeyle izlemektedir.

İnsanlar “90’ların daha da gerisine mi döndük?” diye sormakta ve çocuklarının geleceğinden endişe etmektedir.

Milletimizin gerçeği öğrenme talebi ve adalet beklentisi bir kez daha koltuk hesaplarının ve kişisel menfaatlerin kurbanı edilmiştir.

Daha önce de söylemiştim, tüm bu yaşananlar sadece bir sonuçtur.

Ahlaki erozyonla başlamıştır, yalana, paraya ve güce teslim olunmuştur, sonucu da doğal olarak çürüme olmuştur.

Bunların sonucunda kadim değerler ayaklar altına alınmıştır. evrensel hukuk değerleri ayaklar altına alınmıştır,

Bugün gelinen nokta ise-ülkeyi yönetenlerin adaletle değil, ancak baskıyla ve zorla yönetebileceklerine inanmış olmasının sonucudur.

 

Her karşınıza çıkanı, her sesini yükselteni, her adalet isteyeni terör destekçisi, vatan haini, dış güçlerin adamı ilan ederek, bu milleti artık kandıramazsınız.

 

Buradan başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere ülke yönetiminde söz sahibi olan herkese seslenmek istiyorum;

Bu ülkenin temiz insanlarının en saf duygularını istismar ederek iktidarınızı koruyamazsınız.

Her karşınıza çıkanı, her sesini yükselteni, her adalet isteyeni terör destekçisi, vatan haini, dış güçlerin adamı ilan ederek, bu milleti artık kandıramazsınız.

Her suçu, her günahı, her suistimali, her yolsuzluğun ve hukuksuzluğun üstünü “dış güçlerin oyunu” diyerek örtemezsiniz.

Milletin aklıyla daha fazla alay edemezsiniz.

Ama merak etmeyin, o millet size öyle bir cevap verecek ki…

İşte o zaman sizden olanların işlediği her suçun ve günahın üstünü bayrakla örtmeye çalışmanın bedelini sandıkta ödeyerek vermiş olacaksınız.

 

Cumhurbaşkanı, kini, nefreti ve tehdidi kendine ahlak edinmişse ve oluşturduğu korku ikliminin arkasına sığınıyorsa, o ülkede artık tuz kokmuş demektir.

 

Siyaset kurumu demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Meşhur ifadesiyle; “Her rejimde iktidarlar vardır ancak muhalefet sadece demokrasilerde olur.”

Size muhalefet eden siyasetçileri hedef gösterirseniz, “Dersini aldın, bunlar daha iyi günlerin, daha neler olacak” gibi belki de son dönemdeki meşhur videolardan da ilham alarak, yapılan çirkinlikleri meşrulaştıran bir dil kullanırsanız, bunun kazananı olmaz.

Bütün millet, en başta da Türkiye kaybeder.

Şiddeti teşvik ederek, siyaset yapılmaz. Hele hele halkın huzur ve refahını tesis etmekle sorumlu olan ve milletin birliğini temsil etmekle mükellef olan Cumhurbaşkanı, kini, nefreti ve tehdidi kendine ahlak edinmişse ve oluşturduğu korku ikliminin arkasına sığınıyorsa, o ülkede artık tuz kokmuş demektir.

 

Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı açıklamalardan sonra, artık Türkiye’de kendisine itiraz eden hiçbir siyasetçinin can güvenliği kalmamıştır.

 

Bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri meşru zeminde siyaset yapan insanları millete hedef göstermektir. Milleti adeta kışkırtmak ve kutuplaştırmaktır.

Siyasetçiler hele hele milletin egemenlik yetkisini verdiği, yönetici makamındaki siyasetçiler tüm topluma örnek olacak tavır ve davranışları sergilemek zorundadır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı açıklamalardan sonra, artık Türkiye’de kendisine itiraz eden hiçbir siyasetçinin can güvenliği kalmamıştır. Bilinçli olarak bizzat bu ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından çatışma ortamı teşvik edilmiştir. Cumhurbaşkanı çatışmadan, şiddetten, vatandaşların huzursuzluğundan medet umar hale gelmiştir.

Ülkedeki huzuru ve sulhu tesis etmek sizin görevinizdir, oysa siz aksini yaparak size gönül veren vatandaşlarımız kendinizden yana olmaya toplumu da bölmeye çalışmaktasınız.

Çoktan unuttuğunuzu biliyorum. Fakat hani Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye;

Ey Oğul,

Beysin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana,

Güceniklik bize, gönül almak sana,

Suçlamak bize, katlanmak sana,

diye sesleniyordu ya…

Peki şimdi durum nasıl? Öfke de sana, güceniklik de sana, suçlamak da sana…

Katlanmak ise millete…

 

Hamasetle, sloganla, tehditle, parmak sallamayla, racon kesmeyle ülke yönetilemeyeceğini bu millet size anlatacak.

 

Tehdit etmek, parmak sallamak, hedef göstermek, şiddeti övmek aklıselim bir yöneticinin yapacağı iş olamaz.

Ama merak etmeyin… Hamasetle, sloganla, tehditle, parmak sallamayla, racon kesmeyle ülke yönetilemeyeceğini hele hele Türkiye gibi bir ülkenin asla yönetilemeyeceğini bu millet size anlatacak.


DEVA Partisi olarak tüm bu hukuksuzluklarla, güç sarhoşluğuyla ve ülkeyi daha despot bir zemine sürükleyen karanlık zihniyetle aklıselim bir şekilde mücadele edeceğiz.

 

Müreffeh ve huzurlu bir ülke olmanın tek yolu evrensel hukuk değerlerini kabul etmek ve onları harfiyen uygulamaktan geçer.

Milletin seçtiği yöneticiler bu güzel ülkeyi müreffeh ve huzurlu kılmak şöyle dursun ülkede huzursuzluğun sebebi haline geldilerse bu işi düzeltecek olan milletin kendisidir.

Yargı baskı altına alınıp hukuk işlemez hale getirilmişse bu işi düzeltecek olan da milletin yine kendisidir.

Biliyorum ki milletimiz ilk seçimde hukuku ayak bağı olarak gören ve adalete susamış bu milletin sesini duymayanları sandığa gömecektir.

Ve evet,

Dicle kenarında, bir kurdun aşırdığı koyunun hesabını dahi verme sorumluluğunda olanları, bu millet, iktidara taşıyacaktır.

Bundan hiç şüphemiz yoktur.

DEVA Partisi olarak tüm bu hukuksuzluklarla, güç sarhoşluğuyla ve ülkeyi daha despot bir zemine sürükleyen karanlık zihniyetle aklıselim bir şekilde mücadele edeceğiz.

AK Parti’ye gönül veren vatandaşlarımızı da karanlık grupların Sn. Cumhurbaşkanını sayısız hukuksuzlukların içine çekerek esir aldığını artık görmeye ve ülkeyi kurtarmak için sorumluluk almaya davet ediyorum.

Hukukla bizzat mücadele eden, hukuksuzluğu hakim kılmaya çalışan zorbalığa karşı hukuka inanan ve sahip çıkan vicdan sahibi herkesi de ortak mücadeleye davet ediyorum,

Aklıselim herkesin ortak mücadelesi ile Türkiye’nin bu karanlıktan çıkacağına olan sonsuz inancımla,